Geçmişle Gelecek Arasında*
*Bu yazı daha önce Yazılım Trendleri 2021 bülteninde yayımlanmıştır.
Bu koşuşma hiç mi durmaz?
Günler sayılı, hiç şaşmaz
Akar gider, soru sorulmaz.
- Mazhar Alanson
Gemi nereye gitmektedir? Yolcular ne yapmaktadır? Akıp giden zaman ne götürmüştür? İlerideki bilinmez nelere gebedir?
Gemi dün nereye gidiyorsa muhtemelen yarın da oraya gitmeye devam edecektir. Yolcular dün neyle meşgulse yarın da onunla meşgul olacaktır. Kaptan izlenecek rota konusunda ketumdur. Yolcularsa günlük rutinleri bozulmadığı sürece zaten rotayı pek de merak etmez.
Geçen gün bir podcastte uzun bir işsizlik döneminden sonra yeni bir işe başlamış birinin çarpıcı bir yorumunu dinledim. Farkettim ki diyordu, insan iş bulunca yalnızca uyuyor ve çalışıyor.
Çok çalışmak insanı bunaltıyor, az çalışmaksa sıkıyor. Denge noktası ortalarda bir yerde. Çok çalışınca; durup, kafayı kaldırıp ne olup bittiğini gözlemeye, düşünmeye ve değerlendirmeye vakit kalmıyor. Yoğun çalışmanın verdiği sarhoşlukla etraf flulaşıyor. Geminin nereye gittiği, diğer insanların ne yaptıkları önemsizleşiyor. Aşırı çalışma yaratıcılığı, üretkenliği köreltiyor, civata sıkan bir insana dönüştürüyor. Özveri, özden vermeyi getiriyor. Potansiyelinden, zamanından, hayatından vermeni istiyor. Çok çalışmak övülesi, yüceltilesi bir özellik değil eğer yeni bir şey öğrenmiyorsan, bir yeteneğini keskinleştirmiyorsan, yeni bir şey katmıyorsan. Her gün en az bir saat zaman ayırıp, sektörünün haberlerini okuman, teknoloji haberlerini takip etmen, çarpıcı bir blog yazısı okuman,
yeni bir araç keşfetmen, kullandığın araçlarla ilgili gelişmeleri izlemen, ufkunu genişletecek yeni şeyler öğrenmen gerek. Beslenmen gerek. Sen büyüyeceksin ki, kattığın değer de büyüsün.
Fakat çoğu, özel hayatından vakit ayırmak durumunda beslenmeye. İstanbuldaysan her gün 3 saat yol, 9 saat iş, 8 saat uyku eder 20 saat. Geriye kalır sana 4 saat. Bir de haftasonu. Harca harca bitmez. İnsan olmak; yani yaşamak, sosyalleşmek, eğlenmek, gezmek ve görmek, iş harici başka şeyler yapmak, etmek, okumak, izlemek ve öğrenmek için.
Böyle olunca ne muhasebe yapmak, ne ileriye bakmak mümkün. Düşünebildiğin tek şey sıkılacak yığınla civata oluyor.
Bunca laga luga neden diyeceksin. Önümüzdeki yıla dair öngörülerimin ne olduğu sorusuna verilecek kayda değer bir cevabımın olmayışının beni afallatması. Geleceğin ne getireceğine dair bugüne kadar pek kafa yormamış, spekülasyon yapmamış olmak.
Peki hadi birlikte düşünelim: önümüzdeki yıl veya yıllarda ne değişir, ne değişmez? Bu bizi neden ilgilendirir? Gelecek hakkında düşünmek bize ne kazandırır? Bireysel açıdan ve kurumsal açıdan.
Sevdiğim bir laftır; “araçlar ve pratikler çok hızlı değişir, prensipler daha az değişir, değerler ise pek değişmez”. Bu perspektiften bakınca yeni bir çok aracın hayatımıza gireceği, bazı yeni teknikler öğreneceğimiz, yaptığımız bazı şeyleri yapma biçimimizin değişeceği kesindir.
Eğer bireysel bir yazılımcıysak yazılım yapmaya devam edeceğiz. İyi ve temiz bir şekilde kod yazmaya, üretmeye devam edeceğiz. Kullanacağımız dil ve ide muhtemelen değişmeyecek. Belki biraz daha olgunlaşacak, yeni özellikler gelecek. Belki yeni kütüphaneler katılacak ekosisteme. Yeni bir test aracı ortaya çıkacak. Bunları takip etmek ve araç portföyümüze katmak muhtemelen üretkenliğimizi artıracak. Yakınlarda öğrendiğim bir sınıflandırma yaklaşımı var: “Şekerleme mi, vitamin mi, ağrı kesici mi?” Üretkenliği artıracak yeni şeyler kullanmak bu açıdan vitamin almak oluyor. Fakat eski usül ilerlemek de öldürmüyor. Ayrıca yolcular gemilerden daha hızlı yön değiştirebiliyor. Bir hafta sonu oturup yeni bir şey öğrenmek mümkün. Bir ayda yeni bir dil öğrenip, kabul edilebilir bir hızda bu dille yazılım geliştirmeye başlamak mümkün. Bu bireysel çeviklik, geleceğin belirsizliklerine karşı bireylere belli bir güvence sağlıyor. Olası değişimlere hızla uyum sağlama kabiliyeti sunuyor.
Kurumsal açıdan düşünüldüğünde işler değişiyor. Eğer kaptansak, sırtımızda bir kurumu yönlendirme sorumluluğu küfesini taşıyorsak işler değişiyor. Bu kez önümüzdeki yılın ne getireceği konusunda hazırlıklı olmak gerekiyor. Sektörü takip edip, rakiplerin ne yaptığına, mevzuat değişikliklerinin ne gibi değişimler yaratacağına ve nasıl bir strateji izleneceğine karar vermek gerekiyor. Zorunlulukları, iyileştirmeleri ve fırsatları önceliklendirip, planlayıp, eldeki kaynaklar çerçevesinde belli bir sıraya göre uygulamak gerekiyor. Bireylerin aksine kurumlar bir anda yön değiştiremiyor. Bir hafta sonu tüm şirketi oturtup yeni bir araç öğretmek, bir ayda yeni bir dile geçmek, pratikleri ve işleyişleri bir anda değiştirmek çok mümkün olmuyor. Bireysel düzleme kıyasla kurumsal düzlemde zaman daha yavaş akıyor. Kaynaklar tüketildikçe geminin tepki verme ve manevra kabiliyeti azalıyor. Bu açıdan bakıldığında gelişmeleri takip etmemek ve öngörülerde bulunmamak; bireyler açısından bir hayatiyet arzetmese de, kurumlar açısından ölümcül sonuçlar doğurma potansiyeline sahip.
Bireysel bir yazılımcı olarak; değişmeyenlere odaklanmayı ve yatırım yapmayı daha getirisi yüksek buluyorum. Farkına varabildiğim temel eksikliklerimi gidermeyi daha çok önemsiyorum.Hazırlanmış teknoloji radarlarını takip etmeye çalışıyorum. Zaman sonsuz, bellek sınırsız değil.